Kapora Helal mi Haram mı? Bir Sözün, Bir Paranın ve Bir Vicdanın Hikâyesi
Bazı meseleler vardır ki insanı sadece aklıyla değil, kalbiyle de sınar. “Kapora helal mi haram mı?” sorusu da tam olarak öyle bir meseledir. Dışarıdan bakıldığında yalnızca bir para meselesi gibi görünür; oysa içinde güven, niyet, söz ve vicdan vardır. Gelin, bu konuyu bir fetva kitabı gibi değil, hayatın içinden bir hikâyeyle anlamaya çalışalım…
Bir Evin, İki Kalbin ve Bir Sözün Hikâyesi
Ali, hayattaki her adımını planlayan, çözüm odaklı bir adamdı. İş dünyasında hızlı kararlar verir, stratejik düşünür, kayıpları en aza indirmek için her zaman bir “B planı” hazır tutardı.
Zehra ise farklıydı. O, kararlarını sadece mantıkla değil, kalbinin sesiyle de verirdi. İnsanlara güvenmeye, ilişkileri korumaya ve verilen sözlere sadık kalmaya inanırdı.
İkisi yıllardır hayalini kurdukları evi almak için aylarca araştırma yaptıktan sonra sonunda içlerine sinen bir yer buldular. Ev sahibi ise evi başkasına satmamak için kapora talep ediyordu.
Ali hiç düşünmeden cebinden parayı çıkardı: “Bu sadece bir ön ödeme, riskleri minimize ederiz.”
Zehra ise tereddüt etti: “Ama Ali… Ya vazgeçersek? Ya bu para boşa giderse? Bu helal olur mu?”
Kapora Nedir, Neden Tartışılır?
Kapora, bir sözleşmenin ya da anlaşmanın gerçekleşeceği umuduyla önceden verilen küçük bir paradır. Satıcıya “ben bu işi ciddiye alıyorum” demenin bir yoludur. Ancak işin İslami açıdan tartışmalı tarafı da tam burada başlar: Eğer anlaşma gerçekleşmezse, bu para geri alınmalı mı, yoksa karşı tarafa bırakılmalı mı?
Fıkıh âlimleri bu konuda farklı görüşler sunar. Bazıları, “anlaşma bozulduysa kapora iade edilmelidir, aksi takdirde haksız kazanç olur” diyerek haram olduğunu savunur.
Bazıları ise, “eğer taraflar önceden bu konuda anlaştıysa ve kaporanın iade edilmeyeceği biliniyorsa, bu bir cezai şart olarak caizdir” der. Yani mesele, niyet ve sözleşmenin içeriğine bağlıdır.
Vicdanla Cüzdan Arasında Kalan İnsan
Günler geçti. Ali ve Zehra evi satın almaktan son anda vazgeçmek zorunda kaldılar. Ailevi sebepler, değişen planlar… Her şey bir anda altüst olmuştu.
Ev sahibi ise açıkça konuştu: “Anlaşmamızda kaporanın iade edilmeyeceği yazıyordu.”
Ali omuz silkti: “Riskin bir parçasıydı, sorun değil.”
Zehra’nın gözleri doldu: “Ama bu para emekle kazanıldı… Biz hiçbir şey almadık, oysa o parayı alacak. Bu adil mi?”
İşte tam da burada mesele paradan çıkıp ahlâka, adalete ve inanca dönüştü. “Helal” sadece bir fetva değil, vicdanın da onayladığı şeydi.
İslami Görüşler Işığında Kapora
İslam hukukunda alışveriş ve sözleşmelerde temel ilke karşılıklı rıza ve adil kazançtır. Eğer kapora verilirken taraflar açıkça “satış gerçekleşmezse bu para geri verilmez” diye anlaştıysa, bu durum bazı âlimlere göre helal sayılabilir.
Ancak bu şart konulmadıysa ve satıcı haksız yere parayı tutuyorsa, bu haksız kazanç sayılır ve haram hükmüne girer.
Yani mesele yalnızca “para vermek” değil, niyet, sözleşme ve rıza üçgeninde değerlendirilmelidir.
Bir Söz, Bir Değeri Taşır
Aylar sonra Ali ve Zehra tekrar aynı mahallede yürürken, o gün verdikleri kapora akıllarına geldi. Parayı geri alamamışlardı.
Zehra içten bir sesle konuştu: “Belki de o para bir ders oldu. Artık sözleşme yaparken sadece satıcıyla değil, kendi vicdanımızla da konuşacağız.”
Ali başını salladı: “Ve her riskin sadece ekonomik değil, manevi bir boyutu da olduğunu öğrendik.”
Sonuç: Kapora Bir Paradan Fazlasıdır
“Kapora helal mi haram mı?” sorusu aslında “bir söz ne kadar değerlidir?” sorusuyla eşdeğerdir. Çünkü mesele yalnızca parayı değil, insanın verdiği sözü, niyetini ve adalet anlayışını da içine alır.
Eğer kapora verirken koşullar açıkça belirtilmiş ve karşılıklı rıza varsa, birçok İslam âlimine göre bu helaldir. Ancak belirsizlik varsa, bu para vicdanları rahatsız eder ve harama yaklaşır.
Peki siz ne düşünüyorsunuz? Sizce bir söz bozulduğunda parayı tutmak adalet midir, yoksa haksızlık mı? Kapora vermeden önce neleri gözden geçirirsiniz? Düşüncelerinizi yorumlarda paylaşın, birlikte bu hassas konunun vicdani boyutunu konuşalım.